Microsoft Web Platform Installer 2.0 ile PHP Kurmak

IIS üzerinde manuel olarak PHP kurmak sizi zorlayabilir. Bunu atlatmanın en kısa yolu Microsoft’un Web Platform Installer 2.0 programını kullanmak olsa gerek. Bir kaç adımdan oluşan bu işlemi kısaca anlatacağım. Öncelikle sunucunuza bağlıyken

http://php.iis.net adresine gidin.

Karşınıza çıkan sayfada şöyle bir kısım olacak. Install PHP tuşuna tıklayın ve eğer sisteminizde Web Platform Installer 2.0 kurulu değilse kurun.

Programı kurduktan sonra şöyle bir pencere açılacak. Ben daha önce kurduğum için otomatik seçili olduğu sayfayı gösteremiyorum ama PHP sizde otomatik seçili olacak ve Install tuşuna tıkladığınızda otomatik olarak kurulacak.

Windows Server 2008 Sistem Gereksinimleri

İşlemci
Minimum: 1 GHz (x86 İşlemciler) veya 1.4 GHz (x64 İşlemciler)
Tavsiye Edilen: 2 GHz veya daha fazla

RAM
Minimum: 512 MB
Tavsiye Edilen: 2 GB veya daha fazla

Maksimum (32-bit Sistemler): 4 GB (Windows Server 2008 Standart) veya 64 GB (Windows Server 2008 Enterprise veya Windows Server 2008 Datacenter)

Maksimum (64-bit Sistemler): 32 GB (Windows Server 2008 Standart) veya 1 TB (Windows Server 2008 Enterprise, Windows Server 2008 Datacenter) veya 2 TB (Windows Server 2008 Itanium temelli Sistemler)

Disk Alanı
Minimum: 10 GB
Tavsiye Edilen: 40 GB veya daha fazlası
Not: 16GB’dan fazla RAM’i olan sistemler daha fazla alana ihtiyaç duyuyor.

DVD-ROM sürücüsü
Super VGA (800×600) veya daha yüksek çözünürlüklü monitör
Klavye ve fare
İnternet

Sonsuzluk

İki arada kalmış bir ruh sonunu beklemekten başka ne yapar?
Seni bulana kadar bu böyleydi.
Her şeyin sonu bir gün gelecek,ya bizim ki?
Bizim sonumuz asla gelmeyecek aşkım, hep birlikte olacağız.
Buna inanıyor musun?
Öğrenilecek çok şey var, bu da onlardan birisi.
Neye inandığımız değil, nasıl biteceği önemli.
Belki devam eder, sonsuza dek?
Sonsuzluk yalnızlık demek. Bizim için bile.

Test Çeşitleri

Benchmark Testing
Performans testi diyebileceğimiz bu testte aygıtın ya da uygulamanın çeşitli iş yükünde
nasıl bir verimde çalıştığını görmektir. İş yükü arttıkça performansının nasıl etkilendiğini
bulmak ileride size yeterli olup olmayacağı konusunda fikir verir, gerekirse projenin başında
eldeki sistemi geliştirmeye karar verirsiniz.
Durability Testing
Dayanıklılık testi belli bir zaman diliminde sistemin ne kadar yükü kaldırabildiğini ölçmede kullanılır. Genelde fabrikalarda örnek ürünlerin üzerinde yapılan deneyde mesela çeliğin ne kadar esneyebildiği ya da çelik bir telin ne kadar yük çekebildiği ölçülür, sınırlar belirlenir.
Load Testing
Yük testi de diğer testler gibi sınırlarda dolaşır. Beklenen maksimum iş gücünde sistemin performansı ölçülür. Bu yükü ne süre kaldırabileceği yük altındayken çalışmasının ne ölçüde değiştiği hesaplanır.
Scalability Testing
Ölçeklenebilirlik testi sistemin geliştirilmeye ne kadar uygun olduğunu belirler. Örneğin bir sunucu 5000 request’e cevap verebilir ama 10000’lik bir request’e cevap verecek duruma getirilebilir mi? Artan kullanıcı yükü karşısında sistemin bileşenleri incelenir ve bu yüke ne kadar uyumlu oldukları gözlemlenir.
Stress Testing
Sistemin sınılarını tam anlamıyla zorlayan test budur. En düşük ve en yüksek iş yoğunluğunda performans gözlenir ve ne derece düşmeler olduğu tespit edilir. Kritik bir öneme sahiptir.
Volume Testing
Bu test belli bir yük altında sistemin çalışıp çalışmadığını sınıra ulaşılıp ulaşılmadığını anlamak
için yapılır. Hacim testleri sürekli ya da belli bir hedefe göre yapılabilir.

Strateji Oyunları

Küçüklüğümden beri bu tarz oyunlara meraklıyımdır. Arkadaşlarım top oynarken ben elime geçen ve bir birine benziyen evdeki mandallarla, iğnelerle, satranç taşlarıyla çeşitli oyunlar kurgular ve kahramanı olurdum. Vakit ve rakip buldukça satranç oynardım ama esas gelişme eve bilgisayar almamla yaşandı.

Oyunlara çok vakit harcadığım tahmin edilebilir bir şey… Bilgisayarla alakalı olduğumu ve oyun firmasında çalıştığımı bilen herkes zamanında oyunlara ne kadar vakit ayırmış olduğumu anlar. Düşünüyorum nelerle zaman geçirdim? Starcraft 2 içlerinden en iyisiydi sonra Age Of Empires, Age Of Empires 2, Sudden Strike serisi, Blitzkrieg, Commandos, Chicago, Disciples, Heroes of Might And Magic, Red Alert serisi, Warcraft serisi, Hearths of Iron, Total War, Warlords Battlecry serisi, Battle for Wesnoth, Dune, Tiberium Sun gibi onlarca oyun…

Elbette günlerimi bu oyunları bitirmek için harcadım. Sonlarını öğrenmek, bölümler arası sinematikleri izlemek en büyük zevkimdi ve çok eğlendiğimi kesinlikle söyleyebilirim. O zamanlar ingilizcem şimdiki gibi iyi değildi. Sırf oyunlarda brifing kısmında ne söylendiğini anlamak için sözlüğü açıp çeviri yapardım. Bazı konularda o kadar kendimi geliştirdim ki bir ordu verseniz savaşa götürebilirdim!

Strateji oyunları ingilizcemin yanında başka bir özelliğimi daha geliştirdi, hayalgücümü. Aynı zamanda strateji kurma, geleceği tahmin etme, olayları olmadan önce planlayıp ona göre hareket etme kabiliyetlerini kazandım. Nerde nasıl davranacağımı, ne olursa ne yapacağımı bu oyunlarda edindiğim yetenekler sayesinde hep bildim.

Plan yapabilmek, gelecek hakkında olasılıkları tasarlamak güzel şey. Bunları strateji oyunlarına borçluyum ve bu konuda geliştiricilerine minnettarım. Kıymetleri pek bilinmesede onları takdir eden ve iyiki varsınız diyen ufak bir kesimin olduğunu umarım biliyorlardır.

Zombi Rehberi


Eğlencelik bir kurgu yazı hazırlamıştım şimdi yayınlıyım.

Her geçen gün yaşanan yeni zombi vakalarından sonra siz değerli aklı selim insanlar için bir zombi rehberi yazmak istedim. Öncelikle zombi nedir tanımını yapalım.

Zombi : İnsanın kendine yakışanı giymesidir. X

Yanlış bir tanım, zombilerin moda anlayışı çok sınırlıdır bu yüzden kendilerine yakışanı giyemezler.

Zombi : Ölmüş sonra beyinsiz olarak tekrardan canlanmış mahlukat.

Zombiler bir şekilde öldükten sonra tekrardan canlanırlar, çok düşük ya da hiç zekaları yoktur

Genelde yukarıdaki gibi ağzı burnu dağılmış, tipsiz, çirkin yaratıklardır. Bir salgın sonucu ortaya çıkmışlarsa insanların ve haliyle zombilerin çok bulunduğu mekanlardan uzak durmak faydalı olacaktır. Çünkü illa bir yerlerden bir insan çıkıp kendisinin sağlıklı olduğunu söyler ve tam sizinle sevişicekken zombiye dönüşüp sizi yemeye başlar. Belki istediğiniz tam olarak budur ama farklı bir şekilde olmasını tercih edeceğinizden eminim.

Evet, şehirlerden uzak durmalısınız. Her ne kadar yiyecek, içecek ve cephane gibi bazı ihtiyaçları karşılamak için şehire gitmeniz gerekse bile tercihiniz büyük şehirlerden ziyada küçük kasabalar, ilçeler ya da mahalleler olsun. Oralara nasıl gideceğiniz sorusuna gelirsek bu üç duruma göre yanıtlanabilir.

1- Zaten oradasınızdır.
2- Şehirde zombilerin az olduğu bir yerde ya da güvenli bir noktadasınızdır.
3- Şehirde etrafınız zombiler tarafından sarılmış ve bir yerde kapalı kalmışsınızdır.

1. durumda zorlanmazsanız. Evinizden çıkın ve arabanıza atlayıp gidin. 2. durumda dikkatli bir şekilde elinizde büyük sopalar ya da silahlarla evinizden çıkın ve en yakında ki arabayı alıp kaçın, büyük olması daha iyidir ama daha çok benzine ihtiyaç duyacağınızı unutmayın. 3. durumda büyük ihtimal kurtuluş şansınız azdır, şaşırtmaca yaparak kaçmaya çalışın ve yakında ki en büyük araca ulaşın ya da denerken ölün.

İhtiyaçlarınızı giderdikten sonra etrafı kapalı bir mağaraya ya da güvenli sağlam bir merkeze yerleşin ve açlıktan tekrardan ölmelerini bekleyin. Her ne kadar onlar zaten birer ölü olsalar aslında canlanmış ölülerdir ve bu yüzden tekrardan öldürülebilirler. Her canlı organizma bir enerji kaynağına ihtiyaç duyacağından ve bu zombiler birer bitki olmadıklarından(fotosentez yok!) bir süre sonra açlıktan ölmeleri muhtemeldir. Ölmezlerse zaten sonunda sizi bulur ve öldürürler ya da savaşıp 5 milyar zombiyi temizlersiniz. Hayal gücü ve yaratıcılıkta sınır sizsiniz.

Belli başlı şeylerden bahsetmeye devam ediyoruz, sırada silahlar var. Çoğu insan yanlış yerde yanlış silahı kullandığı için ölür. Bu gerçek hayatta olabilir bir filmde olabilir farketmez. Silahlarınızı iyi seçin. Karşınızda salak ve muhtemelen yavaş bir yaratık var. Bu yaratığa bıçakla saldırırsanız ısırılma olasılığınız yüksektir. Üstünüze ağzınıza, başınıza kan sıçrar ve sizde hastalık kapabilirsiniz. O halde fazla yaklaşmadan uzaktan işini bitirmelisiniz. Eğer güçlüyseniz demir bir sopayla kafasını ezmeniz onu durduracaktır ama asla birden fazla zombiye tek başınıza saldırmayın arada bir ısırık kapar ve onlara katılabilirsiniz. Küçük kapalı mekanlarda kısa hafif silahlar tercihiniz olmalıdır. Bir FAMAS ya da MP5, kırsaldaysanız G3 veya AK-47 işinizi görür. Bunları nereden bulacağınız size bağlıdır. Zombiler her yerde unutmayın! 😀

Sosyal ilişkiler kriz zamanında çok önemlidir. İnsanlar korktukları zaman tehlikeli olurlar. Yiyecek, silah, cephane ya da cinsel tatmin için size ve ailenize saldırabilirler. Bu yüzden kimseye güvenmeyin. İri bir adam sizi boş bir anınızda alt edip gözünüzün önünde ailenizi katledebilir. İnsanları iyi tanımaya çalışın iyi birisini bulursanız birlikte takılabilirsiniz ama her zaman dikkatli olun. Hata yapan şoka giren kişiler size sorun çıkarabilirler bu yüzden onlardan uzak durun. Mümkün olduğunca insanlara yaklaşmamaya çalışın çünkü ortalıkta düzeni koruyan ordu, polis gibi kuvvetler olmayacaktır. Eğer sistem tamamen çökmüşse bazı çeteler yönetime el atmaya çalışabilir bu yüzden ana yollardan ve ortalık yerlerden seyahat etmeyin ve hep tetikte olun.

Birisi ısırılır ve hastalık kaparsa(bu yolla kaptığını kabul ediyoruz) ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Eğer siz kaparsanız yine ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz…

Windows ile Hayat

Linux hakkında yazmıyorum bir süredir. Sebebi hikmeti artık Linux kullanamıyor olmam. Blogumda olabildiğince tecrübelerimi paylaşma yanlısıyım bu yüzden bu sefer Linux maceralarımı değil Windows ile hayatın nasıl olduğundan bahsedeceğim. Linux’u iki yerde kullanıyordum, evimde ve web sitelerimi barındırdığım sunucumda. İki alanda da çeşitli sebeplerle Linux’u terkettikten sonra zaten bildiğim Windows’un kullanmadığım farklı versiyon ve özelliklerini kullanmaya başladım. İlki ofiste kullandığım Windows 7… Kabul etmeliyim ki bir iki kere mavi ekran hatası almış olsamda yaklaşık bir senedir kullandığım Windows 7’den oldukça memnun kaldım. Vista ile aldıkları eleştirileri (kullanmadım) Windows 7 ile çok iyi bertaraf etmişler. Oldukça stabil bir işletim sistemi ve ilk bir aydan sonra bazı özellikleri oldukça hoşunuza gidiyor. Arayüzünün yeniliği sizi korkutsada hızlıca alışıyorsunuz. Performans sorunu hiç yaşamadım, ne bir donma ne bir sürücü sorunu… Tıkır tıkır çalışıyor.

Diğeri geçenlerde kullanmaya başladığım Windows Server. Firmamız bünyesinde epey bir sunucumuz var ama benim kullandıklarımın Windows. Ubuntu ile yaşadıklarımdan sonra bir Windows sunucusunu(sanal pc) de ne kadar sürede kurabileceğimi denedim, oldukça hızlıydı. Sıradan bir kullanıcı olmasada az biraz bilgisayar bilen birisi PHP, IIS bilen birisi rahatça sunucuyu kurup temel ayarları yapabiliyor. Güvenlik, performans bunları bilmiyorum oturup karşılaştıracak fırsatım veya merakım yok. İhtiyaç doğrulsunda birşeylerle uğraşıyoruz. Oturup bu konuda rehber yazacak değilim ama kullanmanın çok rahat olduğunu söyleyebilirim. Sanal bir PC ise zaten VMware Player ile kullanıyorsunuz yok gerçek bir sunucuya bağlanacaksanızda Mremote ile işinizi hallediyorsunuz. Gözünüzün önünde grafiksel arayüzüyle, temel bileşenleriyle hazır bir sunucuyla karşı karşıya kalıyorsunuz.

Belki bu yüzden seviliyor Windows. Kullanımı kolay ve rahat. Lisans sorunu gibi şeyler aklınıza geliyor ama büyük firmalar için bunun çok önemli bir şey olacağını sanmıyorum. Evet herkes bedava, özgür yazılım kullanmak ister ama elinizin altındaki sistemi yönetecek eleman sıkıntısı, o elemanın o sistemle ne kadar vakit geçireceği sorunları ne sürede çözeceği de önemli. Evet Windows sunucuyu daha hızlı ve rahat bir şekilde kurabiliyorum ama bunu daha önce Linux kullandığım için yapabiliyor olabilir miyim? 🙂 Tersi durumda ne olabilir? Windows Sunucu kullanan birisi rahat bir şekilde Linux’a geçebilir mi? Elbette geçebilmelidir ama geçemezse nasıl geçiririz onu düşünmek gerek 🙂

Etkili QA Ekibini Geliştirmek

-Etkili olmayan bir ekibi etkili hale getirmek zordur, etkili bir ekibi daha etkili yapmaksa daha da zordur.
-Ekibinizin nerede ve nasıl etkisiz olduğunu öğrenmek istiyorsanız, kendinizi kandırmayın. Kritik bir inceleme yapıp nerede ne kadar vakit kaybettiğinizi öğrenin, bazı testleri bırakmanızın zamanı mutlaka gelecektir.
-QA ekibinin etkili olması ne demektir? Kritik hataları daha hızlı bulmaları!
-Bu kritik hataları bulmak ve daha etkili olmak için neyin kritik olduğuna karar verip ona yoğunlaşın.
-Unutmayınki riskli olan kısımlar her zaman değişir, onlara adapte olabilmelisiniz.

Len DiMaggio‘dan alıntıdır.

Bios Sıfırlama


Geçen hafta durduk yerde ekran kartım kafayı yedi ve monitöre bir şey göndermemeye başladı. Yaşadığım duygusal dönemden sonra önce ekran kartını test etmek için ofise götürdüm. Sistem yöneticimiz kartı test makinalarımızdan birinde test etmeme izin verdi ve çalıştığını öğrendim.

Monitörü evdeki diğer bilgisayarıma bağladım ve onun da çalıştını, bir sorunu olmadığını tespit ettim. Ekran kartı, monitör çalışıyor süper o halde sorun anakartta yandıysa ayvayı yedi derken yine sistem yöneticimizden bios’u resetleme önerisini aldım ve işlemi yapmak için öncelikle pinlerin nerede olduğunu araştırmaya başladım. Anakartım oldukça eski olduğundan bir hata yapmak istemiyordum çok şükür asus firmasının destek sitesinde tüm ürünler için kullanım kılavuzları mevcuttu. Ufak bir araştırmadan sonra resimde işaretlediğim sol alt köşede bulunan jumperları elden geçirmeye başladım. Altta ve üstte üçer tane olduğundan hangisinin biosu resetlediğini bilmiyordum az bir araştırmayla aşağıdakiler olduğunu öğrendim ve direkt biosu resetledim. Bunun için 2-3’e takılı olan jumperı ayrı kalan tekliye takmak gerekiyormuş.

Monitörü bilgisayarı söktüğüm salona götürüp sorunun çözülüp çözülmediğini kontrol etmem gerekti. Monitör çalışıyordu kurtulmuştum. Bilgisayarı yerine taşıdım tüm kabloları taktım ve GÜM! Monitör yine açılmaz oldu 😀 Ne kadar kızdığımı bir ben bir de Allah bilir. Bilgisayarla olan tüm muhabbetim o anda kesilebilirdi. Önce ara koridora taşıdım bilgisayarı tekrardan resetledim tekrardan denedim tık yok yine açılmadı. Sonra salona geçtim ve 1-2 denemeden sonra vazgeçmek üzereyken aklıma ekran kartını çıkarıp ondan sonra biosu resetlemek geldi. Sorun her ne ise ekran kartıyla alakalıydı, takılı diğer tüm parçalar sorun çıkarmıyordu ama nedense ekran kartı takılıyken biosu resetleme işe yaramıyordu. Belki bilgi eksikliğim vardır dedim bir de öyle denedim ve işe yaradı. Monitör açılmıştı ve bios bazı ayarların bozuk-eksik olduğunu söylüyordu F2 ye basıp fabrika ayarlarına döndükten sonra tek tek yaptığım her değişiklikten sonra bilgisayarı yeniden başlatıp yerini değiştirdiğimde tekrardan sorun yaşamayacağımdan emin oldum. Sonunda tüm testlerim bittikten sonra lanet makineyi tekrardan kurabildim. 1 günümü yediği için kendisine teşekkür edip tuşlarına sert sert basmaya devam ettim 🙂 Bu yazıyı da benimle aynı sorunu yaşayan arkadaşlar için yazmış oldum.