Ahmet çoğu akşam olduğu gibi işten geç çıkmıştı. Beyoğlu’nun arka sokaklarından birinde yaşayan Ahmet usta bir araba tamircisiydi. Mahallenin aşağısında ufak bir tamirhanede çalışan Ahmet’in iki çocuğu vardı biri liseye yeni başlayacak olan oğlu diğeriyse henüz 5 yaşında olan Ayşe’ydi. O akşam hava çok serindi üstüne kalın paltosunu almış evine giden yokuşu çıkmaya başlamıştı. Tamirhanesi evine yakın olduğu için akşam saatindeki İstanbul trafiğinde vakit kaybetmek zorunda kalmıyor, çalışmaya ve arada sırada ailesine daha fazla vakit ayırabiliyordu.
Mutluydu… Bir meslek sahibiydi ve güzel bir ailesi vardı, elbette daha iyi şartlarda yaşayabilirdi, herkesin sahip olduğu sıkıntılara ve hayallere o da sahipti ama huzurluydu. Çocuklarıyla gurur duyuyordu. Onların mutlu olması için her şeyi yapardı, çalışmak hiçbir zaman sorun olmamıştı. Tek endişesi akşam vakti çevresinde artan suç oranıydı. Hırsızlık, cinayet, çocuk kaçırma olayları… Karanlık sokaklardan evine gitmek ya da çocuklarının bu sokaklarda vakit geçirdiğini düşünmek onu geriyordu. Yinede o dik yokuştan çıkarken ayakları hiç sekmezdi, kendinden emin bir şekilde hızlıca evine doğru yürürdü. Ne de olsa onu bekleyen bir ailesi vardı.
O akşam hava soğuktu… İnsanlar erkenden evlerine çekilmiş televizyonlarının karşısında hayallere dalmışlardı. Yemeklerini çoktan yemiş olmalıydılar. Herhalde şu popüler eğlence programını seyrediyordular. Komşularının evlerinden gelen çocuk sesleri onu neşelendirmişti daha da hızlanmaya başladı yokuşun sonundaki dönemece varmak üzereydi.
Yolun sonundaki dönemece yaklaştıkça sesler duymaya başladı, bedenindeki acılar yüzünden yükselen inlemeler ardından ürkütücü bir hırıltı ve en sonunda mide bulandırıcı nefes alma sesi. Orada ki acı çeken bir hayvan mıydı yoksa bir insan mı? İlerde ne olduğunu bilemiyordu ama evine gitmek için oradan geçmesi gerekiyordu. O da öyle yaptı ve sevenleri Ahmet’i bir daha hiç göremedi.