Geçenlerde iş çıkışı arkadaşlarla otobüste muhabbet ediyorduk, geyik muhabbetinin ortasında birden “kalite nedir” diye bir soru sordum. Herkes kendince bir cevap verirken söylenenleri değerlendirdim ve aklımın bir ucuna not ettim. Epeydir günlüğümüze uğramadığımdan şöyle ufak bir beyin jimnastiğiyle tozumuzu atalım.
İktisada Giriş dersinde ilk öğrendiğimiz şey insan ihtiyaçlarının sonsuz olduğuydu. İhtiyaçlar sonsuz olduğundan dolayı bu ihtiyacı giderme adına sürekli yeni ürünler geliştirmeliydik. Kaliteyi tanımlarken ilk anahtar kelimemiz ihtiyaçlar olacak, aslında beklentinin de bir çeşit ihtiyaç olduğunu söyleyip kalite olgusunu tamamen ihtiyaca bağlayabiliriz ama burada belirtmek istediğim zaruri ihtiyaçlardır; ürün fikrini, ürün ihtiyacını ortaya çıkaran temel ihtiyaçlardan bahsediyorum. Mesela su içmek için bir bardak veya kaba ihtiyaç duyarız. Suyu içmek temel, ana ihtiyacımızdır. Ondan sonra gelen kullanışlılık, güzel gözükmesi gibi unsurlar kişisel beklentilere göre değişiklik göstermektedir. 30 yıllık bir bilgisayar daha önce bilgisayar görmemiş birisini heyecanlandırabilir ama bilgisayarı aktif bir şekilde kullanan ya da özelliklerini bilebilen birisi daha güçlü bir sistem isteyecektir. Tanımda kullanacağımız ikinci unsura beklenti diyebiliriz.
Kişi bilgi birikimi, dünya görüşüyle birlikte ihtiyacını gidermek için kullanacağı ürünü kafasında tasarlar, belli kıstaslar oluşturur ve onu yorumlar. Herkesin farklı bir beklentisi olabileceğinden bu beklentilere ulaşmaya çalışmak sürekli gelişim ve ürün takibiyle birlikte müşteri analizleri yapmayı gerektirir. Kalite bu çalışmanın sonucu olarak müşterinin beklentisiyle ana ihtiyacının karşılanma oranı ya da miktarıdır. Dünyanın en güzel elması tüm standartlara göre mükemmel olsa da herkese göre kaliteli sayılmak zorunda değildir. Elmas ne bilmeyen bir müşteri için bu taş çok parlıyor, hiç kaliteli değil gibi bir yorum olağan olabilir. Bu yüzden kaliteyi müşteriyi katarak tanımlarken beklentileri de tanımın içine katmakta fayda vardır.
Kaliteyi beklenti ve ihtiyaçların toplamı olarak açıkladık, bu ikisinin bir çember oluşturduğunu düşünelim. Kullanılabilirlik, ham madde, işçilik, tasarım gibi özellikler bu çemberin içini doldurmamızı sağlar. İçini ne kadar doldurabilirsek kullanıcıya uygun daha kaliteli ürünler geliştirebiliriz ama mutlak kalitenin varlığından söz edemeyiz. Bunun sebebi geliştirilen ürünle birlikte kalite beklentisinin de artmasıdır. Siz ne kadar iyi olursanız müşteriniz sizden o kadar daha iyi bir ürün geliştirmenizi bekler. Bu yüzden çember insan ihtiyaçları gibi sürekli genişler. Geliştiriciler olarak asla onun içini tam dolduramayız ama doldurmak için sürekli çalışırız.
Siz üretici, geliştirici firma olarak istediğiniz kadar kaliteli olduğunuzu savunun, projeleriniz düşük maliyetlerle mükemmel sonuçlara imza atsın ama ürünün ismi bile müşterinin hoşuna gitmese geliştirdiğiniz o mükemmel ürüne kalitesiz diyebilir. Onların beklentilerini ve ihtiyaçlarını ne denli karşılayabiliyorsanız kaliteli ürün oluşturmada o kadar başarılısınızdır. Burada beklentiye yoğunlaşma gibi bir yol izlenebilir aslında bu kısmen doğru bir yol gibi gözükse de beklentilerin tamamen doğru sayılması ve esas ihtiyacın göz ardı edilmesi riski tehlikelidir. Bu ürünün başlangıçta pazara girmesini sağlasa da ileriki zamanlarda ihtiyacı karşılamama durumu ortaya çıktığında pazara girdiği gibi hızlı çıkmasına sebep olabilir. İhtiyacı giderebilmek adına müşteriyi müşteriden iyi tanımalı onun ihtiyacını daha o farkına varmadan öğrenmeli ve gidermek için çalışmalara başlamalıyız.
Zor bir iş… kabul etmek gerek. Çok fazla değişkeni olan dinamik bir yapıdan bahsediyoruz. Bize yol gösterecek standartlar orada duruyor. İhtiyaçları olan müşteriler bizi bekliyor. Peki biz ne yapıyoruz? Evet, (umarım)çalışıyoruz.
Devamı gelecek…